Ayak bileğinin 'ince' yansımasına aşık olunabilecek 'ince'likte bir güzellikti bu... Bitmemeliydi... ama öyle olmak durumunda.. Onu daha ne kadar bir 'peri' yapıp cam fanusun içinde saklayabilirsiniz ki... İlk tanışma Michael Sembello'nun Maniac'ının çaldığı bir 80'ler barında çıkan kavganın ortasındaydı. Nasıl dansediyordu? Cevabı şuydu: Daha önce olmayan bir mahiyette....
Teninin kokusunu duyabilmek için bir ömür tüketmeye hazır beklerdin onu... Ama o bunları hiçbir zaman düşünemezdi... 'Kırık'lığı da buradaydı.. Frankie Goes To Hollywood çalarken barın duvarlarında, çalınmış gençliğinin elyazmaların doğmamış çocuğundan aldığın enerji ile duvarlarlarda tırnaklarınla kazımak isterdin...
İşte böyle bir güzelliğin karşısında sen tükettiğin çağının en hassas noktasında, o kirli çamaşırlarınla sen, Bobby Mc Ferrin dinlesen ne olur ki!!
O, birasından yudum alırken, sen viski ile ona yaklaştığında, ki kesinlikle nasıl yaptığına şaşırarak, her şey bir anda olmuştu..
"Size aşık oldum" demesi bu kadar zor muydu?
Ya da bu kadar zor muydu bir insanın, böyle enfes bir güzelliğe bakmayı becerebilmesi?
Gözlerini kaçırmadan sen, tüm 'nimet'inle dedin ki ona; o dans edene :
"......Selam.."
Ve o, işte tüm geceni karartırcasına, seni duyup da, duymamiş gibi yapıp, dans etmeye devam etti..
Sen sadece bakmaya devam ederdin.. öyle bir kızdı o...
Ya da sen öyle zannetmiştin..
Bile bile lades olur mu?
Tanrım, ne kötü bir orospu çocuğuydun!!
İkinci sınıf köhne bir orospu çocuğu!!
Ne güzel bir sırtı vardı... Kısa saçlarından süzülen terler, ince beline dökülüyordu; ona yaklaştın..
kokusunu duyabiliyordun... İçine, ama derinlere, çektin onu..
Shakespeare değil di bu, terdi...
Yann Tiersen mi çalmalıydı şimdi bilmiyordun ki..
Omzuna dokundun ve onu geri çektin...
Hayatın bir film şeridi gibi geçti gözünün önünden, o dönerken...
Kızıl saçları sarmıştı her yeri...
Ve gözlerini, gözlerinde bulduğunda, tarifi imkansiz bir cömertlik yapman gerektiğini kibarca ifade etmen gerektiğini belli ettin..
Bonkör bi piçtin sen!!
Kız senden hoşlanmışken, çakmak gözlerinde, boğulmayı hayal ederken sen, ona bir yumruk attın!
Kızın, asla elde edemeyeceğin bir pırlantaya benzeyen, kavisli burnunu kırdın...
Huzursuz inlemelerinle sen, dansçi kızı yere yığarken bir yandan, gözyaşlarına mahkum bir durumda o barı terk etmeyi düşündün...
Air'in All I Need'i çalmaya başlamıştı...
Teybi kapattın, viskinden son bir yudum aldın, kalemi bıraktın ve yazdığın kağıdı köşedeki üçgen çöpe attın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder