20 Kasım 2006 Pazartesi

Bir Hamamböceğinin Macerası

Kendi kendine 'Nedir bu çektiğim' dedi; o anda bahçenin kapısından hiç tanımadığı ve asla tanımak istemediği bir kapıya doğru girmekte olan hamamböceği... Ağır ve sakin adımlarla.. Ev sakinlerinin sesleri dolaşıyordu; ayak sesleriydi bunlar... Işığı görüyordu.. O gece çok yorulmuştu. Önce, uzun süredir barındığı konağından yani bahçenin diğer tarafındaki evlerden birinin fırınından kovulmuştu.. Nedeni ev sahibinin bir eti pişirmek istemesiydi. Yola erken çıkmıştı kızarmadan... Bahçeden geçerken bir kedinin saldırısına uğramıştı. Kedi meraklı bakışlar neticesinde pençesiyle ona oyun oynuyordu. Kendini zor kurtarabilmişti elinden. Koşmuştu hızlı adımlarla... Bir hamamböceği nasıl koşabilirdi? Ne kadar? İşte o da öyle koşmuştu...

Günler geceleri geceler günleri kovalamıştı.. Yolda geceleri çekirgelerle ve gündüzleri de karıncalarla dost olmuştu... Hatta bir karınca sürüsüyle yolculuk etmişti. Onun için fazla hızlıydılar. Yoruluyordu.. Bir akşam üzeri bir çocuğun ayağının altında ezildiğini görmüştü o sürünün çok sonra... Zorluydu yolculuğu ama başaracağını, başarması gerektiğini biliyordu.

Yolculuğunun en zorlu tarafı, karnını kolay doyuramayaşıydı. Sıcak bu sefer onu bunaltmıştı. Bir gün bir kaplumbağa ile tanıştı. Kaplumbağa ona yakınlardaki bir eve doğru gittiğini söyledi. isterse kendisine yardımcı olabileceğini söyledi. Hamamböceği de onun sırtına çıktı; kayamayacağı bir yer olarak kaplumbağanın kabuğunun en üst kısmına çıkmayı yeğledi... Böylelikle kaplumbağa ve hamamböceğinin yolculuğu başlamıştı..

İyi anlaşıyorlardı... Hamamböceğinin karşısına çıkması onun belki de kendisini şanslı hissetmesini sağlamıştı. Çünkü Hamamböceği'nin bunu hissedecek vakti olmamıştı. Beraber yol alıyorlardı. Birileri kaplumbağayı sevmeye başladığında o tutunduğu kabuktan atlayıp bir kenara çekilip, kaplumbağanın kendisini almasını bekliyordu.

Her seferinde kaplumbağa onu biraz bekletir ve özür dileyerek sırtına alır yollarına devam ederledi.

Uzun süre sonra gerçekten yorulduğunu hissetmişti hamamböceği... Kaplumbağa onu işini gördüðü ve ayak seslerini duyduğu evin kendisinin son durağı olacağını söylemişti. Hamamböceği de kaplumbağanın kabuğundan inmiş, kendisine teşekkür etmişti. Sonra evin yakınlarında beklemeye başlamıştı. Bir süre sonra kaplumbağa ev sahiplerinin ayak sesleri ve neşeli gülüşmeleri tarafından karşılandı. Bahçe kapısının önündeki kaplumbağa evsahipleri tarafından kucağa alınıp içeri götürüldü.

Hamamböceği yolculuğunu burada bitirmek istemedi. O da kaplumbağanın arkasından gitmeye karar verdi. Çünkü içinde onu bırakmak istemedi. İyi dost olmuşlardı. Hamamböceği o gece fırsat kelimesinin ne olduğunu öğrenmişti. Ama bunu dile getiremezdi...

Yürüdü ve yürüdü; arkasına bakmadan....

Bahçe kapısına yaklaşmıştı. Ayak seslerini duyuyordu.. Işığı görmüştü... Gülüşmeler vardı...

İçeri girdi. Sıcağı hissetti. Yemek kokuları vardı etrafta.. Kalabalıktı.. Çokça ayak sesi vardı. Pür dikkatti..

'Hadi Canan' demişti galiba birisi... 'Bırak o kaplumbağayı artık; gel buraya'.. Ya da bizim hamamböceği öyle anlamıştı.. Sıcak bir yemek kokusu alıyordu. Oraya yöneldi.. Bir fırın bulmuştu... İçine girdi. Daha yeni yapılmış bir hamur kızartması gördü... Müthişti onun için yorgundu ve iyi bir ziyafet çekebilirdi. Börek denilen aslında kendisi için yastık sayılanlardı o kızartmalar... Birisinin içine girdi.. Yorgunluğunu gidermek için biraz uzanıp etrafı koklamakla yetindi. Sonra ilk yudum, bir sonrakini izledi.. Kaplumbağa dostunu pek merak etmiyordu. Nasıl olsa onunla her yere giderdi.. Onu bulurdu....

Yemeğe devam etti.. Sonra bir gürültü ile irkildi.. Fırının kapağı açılmıştı.. Bir el içinde olduğu ve karnını doldurduğu hamur parçasına uzandı.. Her şey bir anda olmuştu. O kadar hızlı değildi.. Etraf çok sallanıyordu. Hiçbir şey anlamadı. En az sallanan sabit olarak yerinde durabileceği, köşeye geçti..

Ve bir gürültü koptu, az önce kendisinin otlandığı kızarmış hamurların olduğu kısım gözlerinin önünde ortadan kaybolmuş... Ve neredeyse açıkta kalmıştı. Karşısında bir ağız görüyordu. Onun yediği bütün lokmaları bir kerede defalarcasına yemişti o...

İşte o zaman sıranın kendisine geleceğini anlamıştı... Saklandı korktu...

Sonra o ağızın kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu gördü.. Emindi eğer bu korktuğu ağız onu farketseydi, kendisini içine almak istemezdi..

Işık giderek azaldı, ağız açıldı ve hamamböceği kendisinin giderek kararan ve sonunda karanlığa gömen bir ağızın içine girmekte olduğunu anladı.. Artık çok geçti..

Büyük bir hüsrandı.. Onun için çok yol tepmişti.. Artık sonunun geldiğinin farkındaydı.. Ama işte o an bir şey oldu...

Bir ses duydu.. Sanki birinin inlemesiydi bu... Öyle bir sesi daha önce duymamıştı. Sanki o ağız onu farketmişti... Birden ıslak bir şeyler etrafını sardı.. Bilincini kaybetti..

Kendine geldiğinde yerde yemek parçalarıyla birlikte ıslak bir şekilde duruyordu.. Herkes ona bakıyordu.. Bir ses duydu; ses kaplumbağayı elinde tutan kızdan geliyordu sanki şöyleydi: "Afiyet olsun Can.."

Ve hamamböceği oradan kaçtı, hiç arkasına bakmadan... Yine kaçıyordu.. Herkes ona bakıyordu o kaçıyordu... Yeni bir maceraya arkasında yeni tanıştığı kaplumbağayı da bırakıyordu..

Yine "Nedir bu çektiğim" dedi kendi kendine... Koşuyordu.. Ona dinlenmek yoktu.. Koşuyordu.. Mutsuzdu.. Uzakta bir çekirge gördü... Ona doğru koşuyordu...

Tek hatırlayabildiği buydu...

Kendine sadece şunu diyebiliyordu, bir daha ve bir kez daha

" Nedir bu çektiğim..."

Hiç yorum yok: